Bilim adamları felsefesinin ortaya çıkışının en başından beribir kişinin düşünme ve analiz etme yeteneği ile ilgilenen Farklı zamanlarda, farklı okulların temsilcileri bu sürece ilişkin teorilerini ortaya koydular ve her biri felsefi bilginin herhangi bir yönünü temel aldı. Bu bilimdeki en önemli alanlardan biri, fikrin her şeyle ilgili olarak birincil olduğuna inanan idealist filozofların okuluydu. Bilinç ve dilin yakından ilişkili olduğu konusunda hemfikir oldular, ancak saf haliyle hiçbir düşüncenin kelimelerle ifade edilemeyeceğine ikna oldular. Bu arada, modern bilim adamları da böyle sonuçlara varıyorlar. Bu konudaki son tıbbi araştırmalar, bir kişinin bir problem hakkında düşünme sürecinin tamamı boyunca zihninde oluşan görüntülerde yani üç boyutlu görsel resimlerde düşündüğünü göstermiştir. Bilinç, kişinin tüm bu süreci belirli bir yöne yönlendirmesine izin verdiği için düşünme ile yakından ilgilidir.
Bilinç ve dil birbiriyle etkileşime girer.kişinin kendi içinde karmaşık bir psikofiziksel unsurlar kompleksi, ancak her zaman bir kişi belirli bir fikri başkalarına aktarma yeteneğine sahip değildir. Parmenides, Aristoteles, Herakleitos ve Platon gibi ünlü antik filozoflar bu konuyu çok derinlemesine araştırdılar. Antik Yunan'da düşüncenin kendisi, logolar kavramına (kelime ve düşüncenin birliği) yansıyan insan ve dil bilincinden ayrılamaz olarak algılandı.
Çağdaş felsefi düşünce ile ilgilenirDilin analizi ile ilgili sorunların ayrıntılı bir çalışması ve bunun yanı sıra çevreleyen gerçekliğin bilgisi ile bağlantısı. Bilinç ve dil o kadar yakından bağlantılıdır ki, bu felsefi kategorileri ayrı ayrı incelemek mümkün değildir.
Düşünürler arasında 19. yüzyılın sonları - 20. yüzyılın başlarıfelsefi düşüncenin gelişimine önemli katkı sağlayan "dil felsefesi" adı verilen yeni bir eğilim ortaya çıktı. Bu yönün başlangıcı, dil, bilinç ve bilinçaltı etkileşimi konularına büyük önem veren ünlü filozof ve dilbilimci Wilhelm Humboldt tarafından atıldı. Bazı düşünürler, konuşmayı etkileyerek bilincimizi ve dünya algımızı değiştirdiğimize inanarak bilinci ve dili tamamen birbirine bağlamaya çalıştılar.
Dili değerlendirmek için genel kriterleri alırsak, o zaman daha sıkgenel olarak, insan düşüncesi, iletişimi ve kendini ifade etme aracı olarak hizmet eden bir işaretler sistemi olarak tanımlanır. Bu sistem sayesinde, çevreleyen dünyanın bilişinin yanı sıra bütünsel bir kişiliğin oluşumu ve oluşumu gerçekleştirilir. Felsefede bilinç ve dil birbiriyle o kadar iç içe geçmiştir ki, onları ayırmak imkansızdır. Dahası, birçok tıbbi çalışma, mantık ve doğru kelime oluşumu çerçevesine uyan yetkin ve tutarlı konuşmanın, sağlıklı bir insanın bilincinin ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermiştir. Dil, yalnızca bilgi depolamanın ve aktarmanın belirli bir yolu değil, aynı zamanda insan hareketlerinden ve yüz ifadelerinden de ayrılamaz olduğu için insan davranışını kontrol etmenin bir aracıdır.
Makalemizin sonunda şu vurgulanmalıdır kibu dil ve bilincin birbirleri üzerinde karşılıklı bir etkisi vardır, bu sayede biri onları kontrol etmeyi öğrenebilir. Planlı konuşma gelişimi ile, bir kişinin bilincindeki olumlu değişiklikleri, yani olan her şeyi objektif olarak analiz etme ve doğru karar verme yeteneği de tespit edilebilir. Şu anda, birçok bilim insanı bu alanda kapsamlı araştırmalar yürütüyor ve bu kavramlar arasında gittikçe daha fazla yeni ilişki tespit ediyor. Yakında zamanımızın bilim adamlarının ve filozoflarının bizi insan ruhunun bu alanındaki yeni keşiflerle memnun edeceklerine inanmak istiyorum, bu sayede insanlık bu konuda yeni araştırmalar yapmaya devam edecek.